TBMM Başkanı Şentop, Sivas Kongresi’nin 103. sene dönümü etkinliklerinde konuştu: (1)

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Üzerinden 103 yıl geçtiği halde Milli Mücadele’nin belirleyici safhalarından birisini yapılanma fail bu kongreyi anmamız yararsız değildir. Hele kim dünyanın ve coğrafyamızın iri dönüşümlere, şümullü değişikliklere uğradığı günümüzde, 100 sene geçmiş milletimizin zaferle neticelendirdiği aynı büyük mücadeleyi adlandırmak, hakşinaslıktan ve vefakâr olmaktan mavera, tarihe bire bir ders yerine yaklaşmanın bittabi şartlarındandır.” dedi.

Şentop, Sivas Kongresi’nin 103. yıl dönümü nedeniyle kongrenin yapıldığı Atatürk ve Kongre Müzesi bahçesinde planlı törendeki konuşmasında bazı şehirlerin, coğrafyaları ve güzel geçmişleri sebebiyle tarihin yoğunlaştığı, önemli hadiselerin yaşandığı merkezler olma özelliğine topluluk olduğunu belirtti.

Sivas’ın birlikte bu şehirlerden birisi olduğunu vurgulayan Şentop, “Sözlerime, Rum’daki varlığımızın öncü şehri ve medeniyetimizin sunma nadide eserlerinden tıpkı kısmını barındıran Sivas’ta bulunmaktan duyduğum memnuniyeti anlatım ederek vira etmek istiyorum. Sivas’ın Küçük Asya’nun İslamlaşması sürecinde yaşanan tarihi hadiselere şahitlik ettiğini, birçok İslam devletinin yer oylumlu merkezlerinden hatta başkentlerinden birisi olduğunu biliyoruz.” diye niteleyerek konuştu.

“Bu kongreyi anmamız yararsız değildir”

Sivas’ın İslam dünyasını içine düştüğü karmaşadan çekip çıkaran, pörsüyen mücadele azmini tazeleyen, umutsuzluğa boğulma ergin kitleleri yeniden bembeyaz geleceğe inandırıcı Selçuki İmparatorluğu’nun ve haleflerinin birlikte merkezlerinden olması hasebiyle koskocaman aynı şehir olduğuna değinen Şentop, şunları kaydetti:

“Bu şehrin bizim üzere benzeri başka önemi dahi zaman burada sene dönümünü kazanç ettiğimiz Sivas Kongresi’ne karı sahipliği yapması, milletimizin yaşayış yetersizlik cehdi adına hareket eden Milli Savaş’nin başlıca uğrak yerlerinden birisi olmasıdır. Üzerinden 103 sene geçtiği halde Milli Uğraş’nin belirleyici safhalarından birisini oluşum eden bu kongreyi anmamız beyhude değildir. Hele kim dünyanın ve coğrafyamızın balaban dönüşümlere, kapsamlı değişikliklere uğradığı günümüzde, 100 sene önceki milletimizin zaferle neticelendirdiği aynı şişman mücadeleyi anmak, hakşinaslıktan ve vefalı olmaktan mavera, tarihe benzeri ders olarak yaklaşmanın tabii şartlarındandır. Aşina olduğu üzere Birinci Dünya Savaşı, Avrupalı iri güçlerin tıpkı nüfuz ve paylaşım mücadelesiydi. Karlofça’dan itibaren et kafalı döndürülemez tıpkı enkaz ve çöküş devresine giren Osmanlı İmparatorluğu, kayıplarına umar almak üzere 18’inci yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan, Tanzimat Fermanıyla alay malay mehabet programına dönüşen benzeri çağdaşlaşma projesine girişti. Meram, çarkıt yöntem ve usulleri artık hareketli olamayan klasik tıpkı imparatorluğu, gündeş ve Avrupalı güçlerle savaş edebilecek tıpkı devlete dönüştürmekti.”

Şentop, Osmanlı’nın koyu, çoğu antlaşma dahi hesapsız ve sarsıntılı muasırlaşma, orduyu ve devleti baştan yapılandırma projesinin, sınırlı ve yöre başarılar sağlasa üstelik yerey kayıplarını ve soylu erki çöküşünü engelleyemediğini hatırlattı.

Sultan Abdulhamid’i millete yaptığı hizmetlerle ve devrini aşan zekasıyla baştan sona hayırla andıklarını dile getiren Şentop, “Zamana münteşir stratejisi üstelik hangi eyvah ki asırların yükünü sırtlanmış akbaba imparatorluğu sakat gücüne kavuşturamamış, Osmanlı mütezayit akıbet gücüyle kendini Acun Savaşı’nın ortamında buluvermişti. Balkan mağlubiyetinin ve arkası sıra sökün fail Rumeli faciasının yaraları elan tazeyken, Trablusgarp’ta yaşanan yenilgi hafızalardan silinmemişken, son darbe Iri Savaş’ta yenildi. Balaban ilhanlık çöktü ve daha fecisi, elde küsurat akıbet vatan parçası, Küçük Asya ve Rumeli işgale uğradı.” ifadelerini kullandı.

“1919’dahi dekor, optimist olmaya imkan tanımayacak kadar karanlıktı”

TBMM Başkanı Şentop, Birinci Acun Savaşı’nın doğurduğu neticenin, elan esbak yenilgi ve arazi kayıplarının hatta Rumeli faciasını aşacak kadar yaslı, şişman ve feci olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Milletimiz, kendisini Anadolu’dan atma ideali bahis konusu olduğunda aralarındaki hep ihtilafları tıpkı kenara bırakıp birleşen Avrupa devletleri karşısında yenik, biçare, müttefiksiz tıpkı biçimde kalakalmıştı. Mesele artık yerey ütülmek ve bunun acısına bükülmek değil, ‘vatansız kalmak’ meselesiydi. Bu resim karşısında dönemin benzeri muharririnin Rum’yu düşünürken Endülüs’ü hatırlaması, edebi ve tarihi tıpkı çağrışım değil, hakikatin bizzat kendisiydi. Tarihe dubara, coğrafyalara kaşkariko vermekle beğenilen bire bir budun, benzeri arslanın sonu kafeste hapsedilmek olan kıstırılmışlığıyla yüzleşmek zorundaydı. 1919’da manzara, iyimser olmaya imkan tanımayacak kadar karanlıktı ve kavim hem yorgundu hem birlikte umutsuzdu. Fakat bir yandan üstelik cidal kaybedilmiş olsa üstelik Avrupa’nın mütemadiyen öne çıkardığı, propagandasını yaptığı uluslararası ünsiyet ve devletler arası ilişkilerde harbilik prensiplerinin mağlup fehamet olsa de Türkiye’ye uygulanacağını bekleyenler vardı. Bu ümit, İzmir’in işgaliyle yoğun benzeri öfkeye, harimiismetine umum uzatılmış arlı insanlara saf bir infiale dönüştü. Meselenin yenik aynı devleti cezalandırmaktan ziyade bir Rumeli’üstelik olduğu üzere Küçük Asya’nun bile İslamsızlaştırılması, Türksüzleştirilmesi olduğu anlaşıldı. Ancak ne yapmalı, hangi yolu tutmalı, engelleme ve izmihlalden istiklale pekâlâ ulaşılmalıydı? Milli Uğraş dediğimiz geçim verimsizlik mücadelesi, işte bu ‘elbette’lara, arayışlara verilen destansı cehdin, korkusuz karşı koyuşun toplamıdır.”

(Sürecek)



Share: